Nitelikli İş Gücü, Güçlü Lojistik, Güçlü Türkiye

Merhaba, Geçen ay yayınlanan yazımda gelişmekte olan Türkiye’nin hedeflerine erişebilmesi için taşımacılık anlayışından lojistik anlayışına geçilmesinin yeterli olmayacağından söz etmiştim. Yıllarca coğrafya öğretmenlerimizin bizlere öğrettiği üç tarafı denizlerle çevrili ve üç kıtanın kesişim noktasındaki bir ülkenin zaten doğal potansiyeli olan geçiş ülkesi olmaktan öteye geçebilmek için taşımacılıktan lojistiğe değil tedarik zinciri anlayışına geçilmesinin gerekliliğinden bahsetmiştim. […]

Prof. Dr. Avni Zafer Acar, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Lojistik ve Tedarik Zinciri Yönetimi alanında çalışmalar yapan bir akademisyendir. Bilgi Üniversitesi’nin Uygulamalı Bilimler Fakültesi Dekanlığı görevini sürdüren Prof. Dr. A. Zafer Acar, Lisansüstü Programları kapsamında direktörlük görevini yürütmektedir. Uzmanlık alanları arasında lojistik stratejileri, tedarik zinciri yönetimi ve taşımacılık sistemlerinin gelişimi bulunmaktadır. Prof. Dr. Acar, lojistik eğitimi ve müfredat geliştirme üzerine ulusal ve uluslararası birçok projede yer almıştır. Örneğin, Türkiye’de lojistik eğitiminin standartlarının belirlenmesi ve taşımacılıktan lojistiğe geçiş gibi çalışmalarda katkılar sunmuştur. Ayrıca, Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi’nin projelerine de destek sağlamış ve “Orta Koridor” ile ilgili birçok uluslararası konferansta konuşmacı olarak yer almıştır .

Merhaba,

Geçen ay yayınlanan yazımda gelişmekte olan Türkiye’nin hedeflerine erişebilmesi için taşımacılık anlayışından lojistik anlayışına geçilmesinin yeterli olmayacağından söz etmiştim. Yıllarca coğrafya öğretmenlerimizin bizlere öğrettiği üç tarafı denizlerle çevrili ve üç kıtanın kesişim noktasındaki bir ülkenin zaten doğal potansiyeli olan geçiş ülkesi olmaktan öteye geçebilmek için taşımacılıktan lojistiğe değil tedarik zinciri anlayışına geçilmesinin gerekliliğinden bahsetmiştim.

Üstelik, taşımacılıktan lojistik anlayışına geçmek dünya ticaretinin geldiği yoğun küresel rekabet ortamında bize çok da büyük bir fayda sağlamayacağı için bir an önce tedarik zinciri anlayışına geçmek gerekmektedir. Nakliye firmalarının isimlerini “X, Y, Z Lojistik” yaparak lojistik anlayışına geçilemediğini henüz kavramışken bu tedarik zinciri anlayışı da neyin nesi oluyor? diye soranlar elbette olacaktır.

Şüphesiz eskiden beri işletmeler ham maddenin nihai ürüne dönüşüm sürecinde bir birlerinden alış veriş etmekteydiler. Ancak çoğunlukla müşterinin sesini dinlemeden dolayısıyla gerçek ihtiyacını niteliksel ve niceliksel olarak ortaya koymadan yapılan bu ticari faaliyetler zincir üzerinde gereksiz envanter yığılmasına ya da tam tersi ürün kıtlığına yol açabilmekteydi. Günümüzde hem müşterilerin değişen ihtiyaçlarına hızla cevap verebilmek hem de bunu etkili ve verimli bir şekilde gerçekleştirebilmek için zincirde yer alan işletmelerin bu zincirin üyesi olduklarını bilmeleri ve gerek kendilerinden önceki gerekse sonraki işletmelerle ortak aksiyona geçmesi gerekmektedir. Konuyu daha da uzatmadan bunun çağdaş anlamda tedarik zinciri anlayışının temelini oluşturduğunu söylemek yeterli olacaktır. Lojistik hizmet sağlayan işletmeler ise bu zincirdeki fiziki ürün akışını sağlamak için bir sistem kurup ve işleterek bu tedarik zincirini hayata geçirmektedirler. Peki, tedarik zinciri anlayışı neler gerektirir? Bu yazımızda bu konuyu iş gücü açısından ele almaya çalışacağız.

Şüphesiz bu paradigma kırılması öncelikle vizyoner liderler gerektirir. Ardından işletme içi fonksiyonlar arası entegrasyon kavramının ötesinde uluslararası düzeyde işletmeler arası entegrasyonu gerçekleştirebilecek nitelikli çalışanlara, onların bireysel ve kollektif şekilde yarattığı entelektüel sermayeye ihtiyaç duyduğu açıktır. Bu noktada geçen yazımızda küresel düzeyde nitelikli işgücünün öneminin giderek arttığı günümüzde lojistik alanında beşeri sermayenin geliştirilmesinin genç bir nüfusa sahip ülkemizin önümüzdeki dönemde lojistik performansının geliştirilmesi açısından önemli bir fırsat olduğunu vurgulamıştım. Özellikle Avrupa’da yaşlanan genel nüfus ortalamasını dikkate aldığımızda ileride birçok uluslararası firmanın önemli yöneticileri neden Türk gençlerinden olmasın diye hayal bile kurmuştuk. Ayrıca ülkemizde de 10ncu Kalkınma Planında yer alan “taşımacılıktan lojistiğe geçiş programı” ve 3ncü havaaalanı gibi makro projelerin binlerle ifade edilecek çok farklı yelpazede nitelikli çalışana ihtiyaç doğuracağı da ortadadır.

Peki, yetiştirmeye çalıştığımız gençler ileride bu misyonu üstlenebilecek nitelikler ile donatılıyor mu? Burada konuyu Üniversitelerimizin fakülte ve MYO’larındaki lojistik bölümlerini niteliksel ve niceliksel olarak incelemeye bağlayalım.

2013 yılı OSYM yerleştirmelerine göre merkezi sistem ile öğrenci alan yükseköğretim lisans programlarını incelediğimizde karşımıza aşağıdaki tablolarda yer alan sonuçlar çıkmaktadır. Önce kaç üniversitede dört yıllık lojistik bölümü olduğunu gözden geçirirsek Vakıf ve Kamu Üniversitelerinde toplam 27 bölümde 1318 kontenjan olduğunu görmekteyiz. İlgili kontenjanların OSYM tarafından belirlene puan gruplarına ve sahiplik durumlarına göre detaylı durumları ve 2013 yılı birinci yerleştirme sonuçları tabloda görülmektedir.

Dört Yıllık Lojistik Bölümleri Genel Kontenjan Tablosu

 

Üniversite

Kontenjan

Yerleştirme

Oran

TM 1 (Fakülte)

2

67

67

%100

YGS 6 (Yüksekokul)

3

412

412

%100

Kamu Toplamı

5

479

479

%100

TM 1 (Fakülte)

18

1018

609

%59,8

YGS 6 (Yüksekokul)

4

279

230

%82,4

Vakıf Toplamı

22

1297

839

%64,7

Genel Toplam

27

1776

1318

%74,2

 

Görüleceği gibi kamu üniversitelerinde bulunan kontenjanların tamamı daha ilk yerleştirmede dolmuş durumda. Vakıf üniversitelerinde ise ikinci yerleştirme sonrasında özellikle YGS 6 puan türüyle öğrenci alan yüksekokullardaki kontenjanlar büyük bir oranda dolmuş bulunmaktadır. Lojistiğe olan bu ilginin nedenini öğrencilere ve öğrenci adaylarına sorduğumuzda “geleceğin mesleği” seçeneği açık ara ön plana çıkmaktadır. Ayrıca TM1 ve YGS6 farklılığı konusu da var. Ancak konuyu derinleştirmeden önce bir de Meslek Yüksek Okullarındaki duruma göz atmak gerekmektedir.

İki Yıllık Lojistik Programları Genel Kontenjan Tablosu

(öğretim şekline göre)

 

Üniversite

Program

Kontenjan

Yerleştirme

Oran

Normal

63

79

4217

3654

%86,6

İ.Ö.

42

42

2937

1722

%58,6

A.Ö. / Uzem

3

3

1357

1336

%98,5

Toplam

108

124

8511

6712

%78,8

İki Yıllık Lojistik Programları Genel Kontenjan Tablosu

(sahiplik durumuna göre)

Kamu

75

91

6647

5511

%82,9

Vakıf

33

33

1864

1201

%64,4

Toplam

108

124

8511

6712

%78,8

 

2013 OSYM yerleştirme verilerine dayanarak ortaya koyduğumuz veriler göstermektedir ki Türkiye’de 27 adet 4 yıllık yüksekokul veya fakültede lojistik bölümü ve 108 MYO’da 124 adet lojistik programı bulunmaktadır. YÖK mevzuatına göre her bölüm ya da program en az 3 hocayla açılabildiğine göre şimdi şu soruyu sormak istiyorum;

  1. 27 artı 124 yani 151 bölüm ya da programda 453 lojistik hocası gerçekten var mı? Mevcut “hoca”ların nitelikleri nelerdir?
  2. Türkiye’de lisans, yüksek lisans ya da doktora diplomasının üzerinde lojistik yazan kaç kişi var? Sınırları biraz daha geniş tutalım tezlerini lojistik sektörü üzerine yapmış kaç hoca var?
  3. Ekonominin önüne lojistik kelimesi konulunca lojistik ekonomisi, stratejinin önüne lojistik konulunca lojistik stratejisi dersi anlatılmış mı olur?

Sektörle irtibatları ne düzeydedir? Gerek küresel gerekse ulusal anlamda hızla büyüyen bir sektörde hem nitelikli çalışan ve vizyoner liderlere ihtiyaç duyulduğu gibi bu nitelikte kişileri yetiştirebilecek hocalara da ihtiyaç duyulduğu ortadadır. Elbette sadece diplomanın üzerinde lojistik yazması tek başına yeterli veya önemli değildir. Ancak hocaların bilimsel kriterlere göre değerlendirilerek bir standart getirilmesi gerektiği ortadadır. Aksi takdirde ben X firmasında satın alma yapmıştım diyen herkesi karşımızda lojistik hocası olarak görebiliriz. Bu noktada her ne kadar Üniversiteler Arası Kurul halen bir ana dal olarak göstermese dahi lojistiğin çok disiplinli ve başlı başına bir bilim dalı olduğunu vurgulamak isterim. Madem ki Kalkınma Bakanlığınca yapılan 10ncu Kalkınma Planı çalışmalarında Lojistik Özel İhtisas Komisyonu oluşturuluyor ve lojistiğe ait bir program plana konuluyor. O halde ulusal çerçevede bütünsel olarak düşünüp bu kadroların yetişmesini sağlayacak bir bilim dalının varlığının gecikmeden gerekir.

Tabii ki hoca yeterliliğinin yanında yetkinliklerini de sorgulamak gerekir. Bu bölümlerin müfredatlarında hangi dersler mevcuttur? Lojistiğin tüm fonksiyon alanları öğretilmekte midir? Öğrenci adaylarına size hiç matematik göstermeyeceğiz diye tanıtım yaptığını duyduğumuz bölümler lojistiğin kelime anlamının logic (mantık) ve statistic (istatistik) kelimelerinden geldiğini ve kısaca “hesap biliminde uzman” demek olduğunu umarım biliyorlardır.

Bir de biraz evvel üstünden geçtiğimiz YGS 6 – TM 1 puan türü farklılığı konusu var. MYO’lardaki lojistik programları üniversite seçme ve yerleştirme sınavlarının birincisinin sonuçlarına göre YGS 6 puanı ile öğrenci almaktadırlar. Üniversitelerin yüksekokullarında bulunan lojistik bölümleri de birinci sınavdaki YGS 6 puan türünden öğrenci almaktadırlar. Söyler misiniz bana her iki okulda aynı puan türüyle öğrenci alıyorsa aralarındaki farklılık nedir? Lisans ve ön lisans ayırımının yanında yüksekokul ve fakülte ayırımının karışıklığa neden olmayacak bir şekilde belirlenmesi ve gerekirse denetlenmesi gerektiği inancındayım. Daha da öteye gidersek her lojistik okuyanın lojistikçi olmadığının altını çizerek yetkinlikler çerçevesinde görev sahalarının ve yetkilerinin belirlenmesi ve standartlaştırılması da gerekmektedir.

Tabloya bir kez daha dikkatli olarak göz atarsanız gerek vakıf gerekse kamu üniversitelerindeki yüksekokullara önemli oranda bir ilginin olduğu dikkatinizi çekecektir. Yöneylem araştırması görmeden, doğrusal planlama yapamadan, rota, yükleme ve taşıma problemleri çözmeden lojistikçi yetiştireceğini zannedenler ya da böyle bir eğitimi alarak lojistikçi olarak yetişeceklerini zannedenler maalesef yanılıyorlar.

Sanırım birileri hem kendilerini hem de öğrencileri ve ailelerini kandırmaya çalışıyor. Soruları ve eleştirileri uzatmak elbette ki mümkün. Ancak lojistik bölümlerinden mezun olanların işsizlik çığlıklarını duymamak mümkün değil. Üstelik sektörün duayen temsilcileri de mezunların niteliklerinden şikayetçi.

Bu arada zaten kendisi başlı başına uluslararası bir faaliyet alanında bulunan lojistik sektöründeki küresel firmaların çalışanlarının ve yöneticilerinin bizim mezunlarımız arasından çıkmasını hayal ederken iyi düzeyde en az bir yabancı dilin gerekliliğini tartışmaya bile gerek olmadığını düşünüyorum. Yine de bu konuyu ve sektördeki liderlerin nitelikleri ile mevcut şirketlerimizdeki örgüt kültürüne ait görüşleri başka bir yazıya bırakarak sözü burada bağlamak istiyorum.

Unutulmamalıdır ki güçlü işgücü olmadan güçlü bir lojistik sektörüne sahip olmayız. Güçlü bir lojistik sektörü olmayan Türkiye ise sadece bir geçiş ülkesi olarak kalmaya ve merkez ülke haline gelmede birçok zorluk çekmeye adaydır.

Üniversite kontenjanlarının belirlenmeye başladığı ve sınav takviminin çalışmaya başladığı bu günlerde konunun daha da hassas olarak ele alınmalıdır.

Sesimizin duyulması dileğiyle..!

Dostçakalın.

Yayınlama: 01.02.2014
7.498
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.