Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Temmuz 2025 enflasyon verilerini açıkladı. Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE), temmuz ayında aylık bazda %2,06 artarken, yıllık enflasyon %33,52 olarak kaydedildi. Ancak bağımsız araştırma kuruluşu ENAG’a göre bu oran yıllık bazda %68,68 e kadar çıkıyor. Her iki veride de ortak bir gerçek göze çarpıyor: Enflasyon dizginlenemiyor ve özellikle dar gelirli vatandaşlar bu ekonomik türbülansın en sert darbelerini alıyor.
Ocak 2025’te belirlenen asgari ücret net 22104 TL olarak kalmıştı. Ancak temmuz ayına gelindiğinde bu ücretin alım gücü ciddi şekilde aşınmış durumda. Emekliler için durum daha da iç karartıcı. En düşük emekli aylığı hâlâ 16881 TL seviyesinde. Bu maaşlarla bir hanenin temel ihtiyaçlarını karşılayabilmesi neredeyse imkânsız hale geldi.
Özellikle son 7 ayda gıda, ulaşım ve konut kiralarındaki artışlar asgari ücretin ve emekli maaşlarının gerçek değerini yok etti. Enflasyonla mücadelede asgari ücretin sabit kalması ya da emekli aylıklarına yalnızca sembolik artışların yapılması, milyonlarca vatandaş için fiilen bir “geçim savaşı” anlamına geliyor.
Bir asgari ücretlinin Temmuz 2025 itibarıyla maaşının satın alma gücünü anlamak için bazı kalemlere göz atalım:
Kira: İstanbul’da 1+1 dairelerin ortalama kirası 13.000 TL civarına yükselmiş durumda. Anadolu şehirlerinde bile kira bedelleri 8.000 TL’nin altına düşmüyor. Asgari ücretlinin maaşının %70-80’i sadece barınmaya gidiyor.
Gıda: TÜRK-İş’in verilerine göre dört kişilik bir ailenin temmuz ayı açlık sınırı 26000 TL. Yani bir asgari ücretli çalışanın maaşı, yalnızca temel besin ihtiyaçlarını bile karşılayamıyor. Et, süt, yumurta gibi ürünlerdeki fiyat artışları vatandaşın alışveriş sepetinden eksilen ilk ürünler oldu.
Ulaşım ve enerji: Akaryakıt zamları toplu taşımaya ve özel araç kullanımına yansımış durumda. Elektrik ve doğalgaza gelen zamlar da eklenince hanelerin sabit giderleri ciddi oranda yükseldi.
Emekli vatandaşlar için tablo çok daha sert. 10.000 TL ile yaşayan bir emekli için yalnızca kira ve faturalar bile maaşı tüketiyor. Üstelik emeklilerin sağlık harcamaları da yaşla birlikte arttığı için bu kesim daha da kırılgan hale geliyor.
TÜİK’in açıkladığı resmi enflasyon oranları, özellikle düşük gelirli vatandaşların yaşadığı gerçek enflasyonu yansıtmaktan uzak kalıyor. Dar gelirlinin sepetinde gıda ve kira gibi kalemler ağırlıklı yer tutarken, genel enflasyon hesaplamaları bu ağırlığı çoğu zaman göz ardı ediyor. Sonuçta enflasyon bir ortalama sunarken, yoksulun gerçek enflasyonu çok daha yüksek seyrediyor.
Ekonomik istikrarın sağlanması için uygulanan sıkı para politikaları, faiz artışları ve kredi kısıtlamaları en çok dar gelirli kesimi etkiliyor. Devletin enflasyonla mücadelesinde mali disiplin ve para politikası önemli olsa da bu politikanın sosyal boyutu göz ardı edilmemeli.
Temmuz 2025 itibarıyla, asgari ücretin sabit kalması ve emeklilere yapılan sınırlı artışların yetersizliği, büyük bir sosyal baskı oluşturuyor. Alım gücünün düşmesi yalnızca bireysel refahı değil, aynı zamanda iç talebi ve dolayısıyla üretimi de olumsuz etkiliyor.
Gelişmiş ülkelerde yüksek enflasyon dönemlerinde düşük gelirli gruplar korunmak için çeşitli destek paketleriyle desteklenirken, Türkiye’de benzer sosyal destek mekanizmalarının sınırlı olması, ekonomik eşitsizliği daha da derinleştiriyor.
Asgari ücretin yılda iki kez güncellenmesi kalıcı hale getirilmeli. Temmuz ayında güncelleme yapılmaması ciddi bir sosyal kayıp yaratıyor.
Emeklilik sisteminde köklü reformlar kaçınılmaz hale geldi. Prim sistemiyle çelişmeyen ama temel yaşam koşullarını sağlayan bir emekli aylığı yapısı yeniden kurgulanmalı.
Temel ihtiyaçlar için sübvansiyonlar ve sosyal yardımlar, özellikle kira ve gıda alanlarında güçlendirilmeli.
Gerçek enflasyonu yansıtan sepet güncellemeleri hem kamu politikalarının hem de ücret artışlarının daha adaletli belirlenmesini sağlayacaktır.
Temmuz 2025 enflasyon verileri bir kez daha gösterdi ki, ekonomik büyüme istatistiklerine rağmen vatandaşın cebine giren para, gerçek ihtiyaçlara yetmemeye devam ediyor. Asgari ücretli ve emekli, artık ay sonunu değil, gün sonunu getirmeyi düşünüyor. Gelir dağılımında adaleti sağlamak ve refahın tabana yayılmasını temin etmek, yalnızca sosyal devlet anlayışının değil, aynı zamanda ekonomik sürdürülebilirliğin de temel taşıdır.
Eğer bu kırılgan yapıya acil ve kararlı müdahaleler yapılmazsa, önümüzdeki aylarda ekonomik değil, sosyal krizlerle yüzleşmek kaçınılmaz olabilir. Bu nedenle artık yalnızca rakamlarla değil, gerçek yaşamla yüzleşmenin zamanı geldi. Asgari ücretli de emekli de artık “asgari” değil, “insanca” bir yaşam talep ediyor.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
Zaferozcivan59@gmail.com