Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın açıkladığı 2025 Haziran ayı verileri, Türkiye’nin kamu maliyesinde yüksek açıklarla ve artan faiz ödemeleriyle boğuşmaya devam ettiğini bir kez daha ortaya koydu. Haziran ayında merkezi yönetim bütçesi 330,2 milyar TL açık verdi. Bu açık, geçen yılın aynı ayında görülen 275,3 milyar TL’lik açıktan daha yüksek; yani bütçe açığının yıllık bazda yaklaşık %20 oranında büyüdüğü bir tabloyla karşı karşıyayız.
Türkiye’de uzun süredir haziran aylarının bütçe performansında belirgin bir zayıflık olur; ancak bu yıl, artan faiz yükü ve yüksek harcamalar bu zayıflığı daha da derinleştirmiş durumda.
Haziran ayında toplam bütçe giderleri 1 trilyon 239,6 milyar TL olarak gerçekleşti ve bu, geçen yılın aynı ayına göre %43,1’lik çok yüksek bir artış anlamına geliyor. Bu artışın en büyük kaynağı, devletin ödemek zorunda kaldığı faiz harcamaları. Sadece haziran ayında yapılan faiz ödemesi 275,7 milyar TL. Bu rakam, geçen yıllarda toplam yıllık faiz ödemelerine yakın bir seviyeye ulaşmış durumda.
Kalan 963,9 milyar TL’lik kısım ise faiz dışı giderlerden oluşuyor ve burada da %25,6 oranında bir artış söz konusu. Bu artışın arkasında, sosyal yardımlar, kamu personel maaşları, sağlık ve eğitim gibi temel hizmetlere yapılan harcamalar ve cari transferlerin etkisi var.
Ancak asıl kritik sorun şu: Faiz ödemelerinin toplam bütçe içindeki payı hızla artıyor. Faiz dışı açık Haziran’da 54,5 milyar TL olurken, geçen yıl aynı ayda bu rakam tam 176 milyar TL idi. Yani devlet, faiz hariç kısmı daha iyi yönetmiş; fakat faiz yükü öylesine yükselmiş ki toplam açık yine büyümüş.
Bu tablo, Türkiye ekonomisinde özellikle yüksek enflasyon, yüksek faiz ve yüksek borçlanma maliyeti sarmalının nasıl bütçeyi sıkıştırdığını gösteriyor.
Bütçenin gelir tarafı ise haziran ayında 909,4 milyar TL olarak kayıtlara geçti. Bu rakam, geçen yılın aynı ayına göre %53,8 gibi oldukça yüksek bir artış demek. Vergi gelirleri de 764,9 milyar TL’ye ulaşarak %58,3 oranında artmış.
Bu artışın altında birkaç neden var:
Yüksek enflasyon, vergi matrahlarını ve dolayısıyla tahsilatı yükseltiyor.
Ekonomide nominal büyüme (yani fiyat artışları dahil büyüme) vergi gelirlerini artırıyor.
Vergi idaresinin daha etkin çalışması ve yeni düzenlemelerle kayıt dışılığın bir miktar azaltılması.
Ama gelirlerdeki bu güçlü artış dahi harcamaların daha da hızlı artmasını telafi edemediği için bütçe açığını kapatamıyor.
Ocak–Haziran dönemi: Daha geniş perspektiften bakınca
2025 yılının ilk altı ayında merkezi yönetim bütçe giderleri 6 trilyon 579,1 milyar TL, bütçe gelirleri ise 5 trilyon 598,6 milyar TL oldu. Böylece altı aylık bütçe açığı 980,5 milyar TL’yi buldu. Geçen yılın aynı dönemindeki açık 747,2 milyar TL idi; yani açık %31 oranında arttı.
Burada ilginç bir detay var: Bu yılın ilk yarısında 130,9 milyar TL faiz dışı fazla verilmiş. Geçen yıl aynı dönemde 172,7 milyar TL faiz dışı açık vardı. Yani devlet, faiz hariç harcamaları kısmaya veya daha kontrollü yapmaya başlamış. Ancak faiz harcamaları 1 trilyon 111,4 milyar TL gibi çok büyük bir yük bindirince, toplam açık yine yükselmiş.
Bu durum, bütçe dengesinin aslında faiz yükü nedeniyle bozulduğunu net biçimde ortaya koyuyor.
Vergi gelirlerinde ciddi artış ve riskler
Vergi gelirleri Ocak–Haziran döneminde 4 trilyon 771,5 milyar TL oldu; geçen yılın aynı dönemine göre %48,5 arttı. Bu, enflasyon ve büyümenin sağladığı avantajın açık bir göstergesi.
Ancak burada da iki önemli risk var:
*Enflasyonun getirdiği sahte rahatlık: Enflasyon yükseldikçe vergi gelirleri nominal olarak artıyor; fakat bu artış gerçek bir refah artışı değil. Çünkü aynı zamanda harcamalar da enflasyon oranında artıyor.
*Vergiye dayalı büyümenin sınırları: Ekonomiyi vergi gelirleriyle finanse etmek bir yere kadar mümkün; üretken yatırımlar ve ihracat artmadan kalıcı gelir artışı sağlamak zor.
Bu verilerden çıkan en temel sonuç, Türkiye’nin faiz yüküyle daha önce hiç olmadığı kadar boğuştuğu. Devlet, faiz dışı harcamaları kısmaya çalışıyor, gelirleri artırıyor; ama borcun faizi o kadar hızlı yükseliyor ki tüm çabayı etkisiz bırakıyor.
Önümüzdeki aylarda ve yıllarda;
*Enflasyonun düşürülmesi
*Faiz oranlarının gerilemesi
*Büyümenin sürdürülebilir ve üretim odaklı olması
En kritik meseleler olacak. Yoksa faiz yükü ve açıklar daha da büyüyebilir.
Türkiye ekonomisi, özellikle son yıllarda çok yüksek enflasyon ve kur baskısı nedeniyle ciddi bir borçlanma ve faiz sarmalına girdi. Faiz dışı fazla verilmesi, kamu maliyesinin hâlâ bir miktar nefes alabildiğini gösteriyor. Ancak yüksek faiz harcamaları bu nefesi her geçen gün daha çok daraltıyor.
Gelirler artsa da bu artış harcamaların hızını yakalayamazsa yılsonunda çok daha büyük bir bütçe açığı ve dolayısıyla yeni borçlanma ihtiyacı ortaya çıkabilir. Uzun vadede, kalıcı bir çözüm için enflasyon ve borçlanma maliyetlerinin düşürülmesi, vergi reformları ve israfın önlenmesi şart.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
Zaferozcivan59@gmail.com