Türkiye ekonomisi temmuz ayında enflasyon cephesinde umut verici bir tabloyla karşılaştı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, yıllık tüketici enflasyonu %33,52’ye gerileyerek Haziran’daki %35,05 seviyesinden düşüş gösterdi. Bu oran, piyasa beklentilerinin bir miktar altında kalırken, fiyat baskılarının hâlâ devam ettiği giyim, gıda ve enerji gibi kalemlere rağmen yakalanmış olması dikkat çekti.
Aylık bazda ise tüketici fiyat endeksi %2,06 arttı. Bu oran, Haziran’daki %1,37’ye göre yükseliş anlamına gelse de özellikle yaz aylarında mevsimsel fiyat hareketleri ve küresel emtia piyasalarındaki dalgalanmalar göz önünde bulundurulduğunda, beklentilerden daha olumlu bir veri olarak değerlendiriliyor.
Ekonomistler, enflasyondaki bu yavaşlama eğilimini; para politikasındaki sıkı duruş, talep koşullarındaki dengelenme ve kur istikrarının sağladığı destek ile açıklıyor. Bununla birlikte, temel mal ve hizmetlerdeki fiyat artışlarının hâlâ çift haneli seviyelerde olması, enflasyonun kısa vadede tam anlamıyla kontrol altına alınmasının zaman alacağını gösteriyor.
Haftanın en önemli ekonomik gelişmesi, Kur Korumalı Mevduat (KKM) sisteminin tamamen kaldırılması yönündeki adımlar oldu. Aralık 2021’de döviz kurlarındaki sert dalgalanmaları frenlemek amacıyla devreye alınan KKM, vatandaşların TL mevduatlarını dövize endeksli olarak koruma prensibine dayanıyordu.
Sistemin ilk yıllarında hacmi 140 milyar dolara kadar ulaşmışken, 2025 itibarıyla bu tutar sadece 11,8 milyar dolara geriledi. Bu da toplam mevduatın yaklaşık %2’sine denk geliyor. Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, yıl sonuna kadar bu ürünü tamamen sonlandırmayı planlıyor.
Ekonomi çevreleri, KKM’nin tasfiyesini “unorthodox” yani alışılmışın dışındaki politikalardan uzaklaşıp, geleneksel para politikasına dönüşün somut bir adımı olarak görüyor. Ayrıca bu adım, Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadelede politika faizini etkin şekilde kullanabilmesi için de alan açıyor.
Bazı ekonomistler, KKM’nin uzun vadede bütçeye getirdiği kur farkı yükünün ortadan kalkmasının, mali disipline katkı sağlayacağı görüşünde. Ancak, sistemden çıkış sürecinde kur üzerindeki olası dalgalanmaların iyi yönetilmesi gerektiği vurgulanıyor.
Geçtiğimiz hafta döviz kurları, küresel piyasaların yön bulmakta zorlandığı bir dönemde dalgalı bir başlangıç yaptı. Dolar/TL kuru 40,65–40,70 TL bandında seyrederken, Euro/TL ise 47,36 seviyelerinde işlem gördü. Hareketler sınırlı kalsa da piyasalardaki temkinli hava hissedildi.
Uluslararası arenada dikkat çeken gelişme, gelişmekte olan ülke merkez bankalarının temmuz ayında agresif bir faiz indirim sürecine girmesi oldu. Toplamda 625 baz puanlık faiz indirimi yapılırken, Türkiye bu rakamın 300 baz puanını tek başına gerçekleştirdi. Bu durum, küresel parasal gevşeme dalgasının başlangıcı olarak yorumlanıyor.
Küresel merkez bankalarının politika değişiklikleri, Türkiye gibi dış finansmana bağımlı ekonomiler açısından doğrudan etkiler yaratıyor. Bu nedenle döviz piyasalarındaki her hareket hem yatırımcılar hem de reel sektör tarafından yakından takip ediliyor.
Borsa İstanbul’da haftalık bazda pozitif bir görünüm dikkat çekti. BIST-100 endeksi yaklaşık %1,9 değer kazanarak 10.956 puana yükseldi. Yatırımcı güvenini yansıtan 5 yıllık kredi risk primi (CDS) 278 baz puan civarında hafif bir gerileme kaydetti.
Tahvil piyasasında ise kısa vadeli faiz oranları yatay seyretti. Uzmanlar, borsadaki yükselişin hem küresel risk iştahındaki toparlanma hem de yurtiçinde enflasyon beklentilerindeki kısmi iyileşmeden beslendiğini ifade ediyor. CDS seviyelerinin gerilemesi ise Türkiye’nin borçlanma maliyetlerini düşürme potansiyeli açısından olumlu bir sinyal olarak görülüyor.
Dünya ekonomisinde de temkinli bir toparlanma eğilimi var. Özellikle gelişmiş ülkelerde hizmet sektörü satın alma yöneticileri endeksleri (PMI) dirençli seyrini sürdürüyor. Uluslararası Para Fonu (IMF) da bu tabloyu dikkate alarak, küresel büyüme tahminini bir miktar yukarı yönlü revize etti.
Buna rağmen, jeopolitik riskler, enerji fiyatlarındaki oynaklık ve bazı bölgelerde borç krizlerinin devam etmesi, küresel ekonomide belirsizliklerin tamamen ortadan kalkmadığını gösteriyor. Türkiye gibi ihracata dayalı ekonomiler, bu küresel gelişmeleri yakından takip etmek zorunda. Zira dünya ticaretindeki küçük bir ivmelenme veya duraksama, doğrudan ihracat gelirlerini ve büyüme oranlarını etkileyebiliyor.
Temmuz ayı verileri, Türkiye ekonomisinde hem iç hem de dış cephede dengelenme çabalarının sürdüğünü ortaya koyuyor. Enflasyondaki ılımlı gerileme, KKM sisteminden çıkış süreci, döviz piyasalarındaki görece istikrar ve borsadaki pozitif hareket, umut verici sinyaller olarak öne çıkıyor.
Bununla birlikte, küresel ekonomideki kırılganlıklar, para politikası adımlarının sonuçlarının gecikmeli yansıyacağı gerçeği ve iç talep–fiyat dengesi gibi konular hâlâ dikkatle izlenmeli. Önümüzdeki aylarda açıklanacak veriler, Türkiye’nin ekonomik normalleşme yolculuğunun hızını ve kalıcılığını belirleyecek.
Ekonomide güvenin tesisi, sadece verilerle değil, politikaların tutarlılığı ve piyasa beklentilerinin yönetilmesiyle mümkün olacak. Dolayısıyla, temkinli iyimserlik en doğru yaklaşım gibi görünüyor.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
Zaferozcivan59@gmail.com