Gelişmiş ülkelerin eğitim sistemleri incelendiğinde, teori ile pratiği bir araya getiren modellerin öne çıktığı görülüyor. Almanya’nın “çift sistem” (Duales System) olarak bilinen mesleki eğitim modeli, bu açıdan dünyada dikkat çeken en başarılı örneklerden biri. Bu sistem, gençlerin okulda edindiği teorik bilgileri iş hayatında uygulama fırsatı bulmalarını sağlayarak hem iş gücü piyasasının ihtiyaçlarını karşılıyor hem de gençlerin meslek sahibi olarak hayata daha hızlı atılmalarına imkân tanıyor. Özellikle sanayi ve üretim odaklı ekonomilerde, eğitim ile istihdam arasındaki güçlü bağın işsizlik oranlarını düşürmede ne kadar etkili olduğu, Almanya örneği üzerinden net biçimde gözlemleniyor.
Almanya’daki çift sistem, öğrencilerin zamanlarını hem meslek okullarında hem de işletmelerde geçirmeleri üzerine kuruludur. Öğrenciler haftanın genellikle üç günü iş yerlerinde, iki günü ise meslek okullarında eğitim görürler. Böylece hem teorik dersleri ihmal etmezler hem de iş dünyasının dinamiklerini doğrudan deneyimleme şansı yakalarlar.
İşletmeler, bu öğrencileri stajyer veya çırak olarak kabul eder ve onlara belirli bir ücret öder. Bu yönüyle çift sistem yalnızca eğitim değil, aynı zamanda sosyal güvence ve gelir elde etme imkânı da sağlar. Öğrenciler böylece erken yaşta iş disiplinini öğrenir, mesleki tecrübeye sahip olur ve mezun olduklarında doğrudan istihdam edilebilir hale gelirler.
Bu modelin en dikkat çekici yönlerinden biri, firmaların eğitim sürecine doğrudan dahil olmasıdır. Şirketler, gelecekteki çalışanlarını kendi ihtiyaçlarına uygun biçimde yetiştirir. Dolayısıyla okul ile piyasa arasındaki uyumsuzluk büyük ölçüde ortadan kalkar.
Çift sistem modelinin en önemli avantajlarından biri, genç işsizliği oranını düşük tutmasıdır. Avrupa Birliği ülkeleri arasında genç işsizliği oranlarının en düşük olduğu ülkelerden biri Almanya’dır. Bunun temel nedeni, öğrencilerin mezun olduklarında hâlihazırda bir mesleki deneyime sahip olmaları ve çoğunlukla staj yaptıkları işletmelerde kalıcı iş bulabilmeleridir.
Ayrıca, bu sistem sosyal tabakalar arasındaki geçişi de kolaylaştırır. Üniversiteye gitme imkânı bulamayan veya akademik kariyer planlamayan gençler için meslek eğitimi, hayatlarını güvence altına alan güçlü bir alternatiftir. Nitelikli ara eleman ihtiyacının yüksek olduğu ekonomilerde, bu model iş gücü piyasasının sürdürülebilirliği için vazgeçilmez bir rol oynar.
Elbette çift sistem modeli her yönüyle kusursuz değildir. Öncelikle, bazı eleştirmenler bu sistemin gençleri erken yaşta “mesleki kalıplara” hapsettiğini savunur. Örneğin, 15-16 yaşında bir öğrencinin seçeceği meslek, ileride değiştirmesi zor bir kariyer yoluna dönüşebilir. Bu da bireyin ileriki yaşamında farklı alanlara yönelme esnekliğini sınırlar.
Bunun yanında, sistemin başarısı büyük ölçüde iş dünyasının katılımına bağlıdır. İşletmelerin eğitime yeterince yatırım yapmadığı veya sadece kısa vadeli çıkarlarını gözettiği durumlarda, öğrenciler gerçek anlamda nitelik kazanamayabilir. Ayrıca dijitalleşme ve yapay zekâ gibi yeni teknolojilerin iş dünyasını dönüştürdüğü günümüzde, mesleki eğitim içeriklerinin hızla güncellenmesi gerekliliği önemli bir sınav olarak görülüyor.
Almanya’daki çift sistem, yalnızca bu ülkeye özgü bir başarı öyküsü değildir. İsviçre, Avusturya ve Danimarka gibi bazı Avrupa ülkeleri de benzer modelleri uygulamaktadır. Son yıllarda Türkiye dahil pek çok ülke, genç işsizliğini azaltmak ve sanayinin ihtiyaç duyduğu nitelikli iş gücünü yetiştirmek için bu modeli örnek almaya başlamıştır. Ancak her ülkenin ekonomik yapısı, kültürel dinamikleri ve iş gücü piyasasının özellikleri farklı olduğundan, sistemin aynen kopyalanması yerine uyarlama yoluna gidilmesi gerektiği açıktır.
Almanya’nın çift sistem modeli, eğitim ile iş dünyasını güçlü biçimde bütünleştirmesi sayesinde gençlerin geleceğini güvence altına alırken, ülke ekonomisine de büyük katkılar sağlamaktadır. Bu modelin özü, teorik bilginin pratikle birleşmesidir. Günümüz dünyasında salt akademik eğitimin iş gücü ihtiyacını karşılamada yetersiz kaldığı düşünüldüğünde, çift sistemin önemi daha da belirginleşmektedir.
Gençlerin yalnızca “diploma sahibi” değil, aynı zamanda “mesleki deneyim sahibi” bireyler olarak hayata atılmasını sağlayan bu sistem, çağdaş eğitim politikalarının şekillendirilmesinde ilham verici bir örnek olmaya devam ediyor. Eğitim ile istihdam arasındaki köprü ne kadar sağlam kurulursa, toplumların refah düzeyi de o denli yüksek olacaktır.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
Zaferozcivan59@gmail.com