Mart Ayından Bugüne Ekonomi

1959 yılında Antalya’nın İbradı ilçesine bağlı ÜRÜNLÜ köyünde doğdu. İnşaat ustası baba ve ev hanımı annenin yedi çocuğunun en küçüğüdür. Antalya’da ilk, orta ve lise öğrenimi sırasında inşaat işçiliği, sebze meyve işçiliği yaptı.1978 yılında İstanbul Üniversitesi işletme fakültesini kazandı ve 1982 yılında mezun oldu. Üniversite öğreniminin ikinci sınıfında İstanbul Tahtakale’de hırdavat ticaretine başladı.21 yıl hırdavat ticareti yaptıktan sonra ülkenin ekonomik koşullarından dolayı büyük bir fabrikaya satış müdürü oldu. Daha sonraki süreçte başka işletmelerde satış direktörlüğü, grup satış müdürlüğü ve sektör başkanlığı yaptı. 2008 yılında yakalandığı kronik böbrek yetmezliği ve 2013 yılında diyaliz tedavisine başladıktan sonra emekli olmak durumunda kaldı. Emekli olduktan sonra kendi bilim dalı olan ekonomi konusunda çalışmalar yaptı. SATIŞIN TEMELLERİ ve Ürünlü köyünü anlatan İŞTE KÖYÜM İŞTE KÖYLÜM kitabına ilaveten EV HEMODİYALİZİ kitaplarının yazarıdır. Halen DÜNYA GAZETESİ-SANAYİ HABER AJANSI,TÜNAYDIN GAZETESİ NALBUR TEKNİK DERGİSİ-İŞ GELİŞTİRME DERGİSİ VE MADE IN TURKEY dergilerinde ekonomik ve sosyal makaleler yazan ZAFER ÖZCİVAN evli ve iki çocuk babasıdır.

Türkiye’nin ekonomi yönetiminden, uzun süredir fısıltı halinde konuşulan bir gerçek nihayet resmen dile getirildi: Mart ayı, yalnızca siyasi cephede değil, ekonomide de “zor bir dönemdi. Bu itiraf, bizzat Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’ten geldi. Şimşek, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) dönük operasyonların başladığı o günlerde yaşanan siyasi sarsıntının, ekonomiye de sancılı bir şekilde yansıdığını kabul etti.

Peki bu süreçte neler yaşandı? Ekonomiyi hangi riskler zorladı? Ve en önemlisi, bu şokların ardından Türkiye yeniden bir toparlanma patikasına girdi mi? Gelin, resmî açıklamaların satır aralarına bakarak bir tablo çizelim.

Rezervler yeniden nefes aldı

Bakan Şimşek’in ifadelerine göre, mart ayının ortasında Türkiye’nin brüt rezervleri 170 milyar dolar seviyesindeydi. Ancak iç ve dış kaynaklı şoklar bu seviyeyi tehdit etti; ekonomik güven göstergeleri dalgalandı. Şimşek, “Finansal göstergeler şok öncesine döndü” derken, bu sürecin panik yerine soğukkanlı bir kriz yönetimiyle atlatıldığını savundu.

Bu sözlerin satır arasında, ekonominin ne kadar kırılgan olduğuna dair açık bir işaret de var: Siyasi istikrarsızlık ve ani gelişmeler, Türkiye gibi dış sermayeye bağımlı bir ekonomi için hâlâ ciddi bir risk kaynağı.

Savaşın ve iklimin faturası

Şimşek’in açıklamalarında sadece iç siyaset değil, dış gelişmeler de dikkat çekiyor. Bölgede devam eden savaş, petrol fiyatlarındaki dalgalanma ve iptal edilen uçuşlar Türkiye ekonomisini doğrudan etkiledi. Bu tabloya, kuraklık ve zirai don gibi iklim temelli tehditler de eklendi.

Özellikle gıda fiyatlarında yaşanan yüksek seyir, milyonlarca hanenin bütçesini sıkıştırdı. Buna rağmen, gıda enflasyonunun haziran itibarıyla yüzde 30’a kadar gerilediği açıklaması, kamuoyunda kısmi bir teselli olarak sunuldu. Şimşek, “Kuraklık olmasa gıda enflasyonu daha da düşerdi” diyerek iklimin yarattığı baskıyı vurguladı.

Son üç yılın en büyük toplumsal sorunu haline gelen enflasyon, ekonomi yönetiminin hâlâ en hassas karnı. Şimşek, yıl sonu için yüzde 29’un altında bir enflasyon hedefi açıkladı. Geçen yıl yüzde 44 seviyesinde biten enflasyonun bu yıl 20’li rakamlara çekileceği öngörülüyor.
Fakat halkın mutfak masraflarına yansıyan reel tablo, çoğu zaman resmi verilerin gerisinde kalıyor. Uzmanlar, temel gıda ve kirada fiyat artışlarının hâlâ hissedilir düzeyde olduğunu ve hanelerin alım gücünün hâlâ zayıf kaldığını belirtiyor.

Asıl dikkat çekici nokta ise mart ayında yaşanan siyasi krizle ilgili açık sözlü itiraf oldu. Şimşek, “Mart ayındaki gelişmeler nedeniyle içeride siyasi anlamda zor bir dönemdi” derken, aslında ekonominin ne kadar kırılgan bir zeminde yürüdüğünü de ortaya koydu.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla başlayan süreç, piyasalar açısından da belirsizlik yarattı. Daha önce AKP Genel Başkan Yardımcısı Nihat Zeybekçi de bu gelişmenin “ekonomiye zarar verdiğini” söyleyerek benzer bir itirafta bulunmuştu. Bu açıklamalar, siyasi gerginliklerin sadece demokrasi ve hukuk açısından değil, ekonomi açısından da ağır bir bedeli olduğunu teyit ediyor.

Küresel risklere karşı kırılganlık devam ediyor

Bakan Şimşek, küresel resme de değinerek, “Bölgemizde savaş yaşanıyor, taraf değiliz ama etkileniyoruz” dedi. Türkiye gibi gelişmekte olan piyasalar için siyasi istikrar kadar küresel belirsizlik de kritik. Petrol fiyatlarındaki oynaklık, döviz kurunu ve enflasyonu doğrudan etkiliyor.
Cari açık kontrol altına alınmış olsa da dış finansmana olan bağımlılık ve jeopolitik riskler sürdüğü müddetçe Türkiye ekonomisinin bu dalgalanmalara yeniden kapılma riski var. Yani toparlanma var ama temeller hâlâ güçlü değil.

Son söz: İtiraf, gerçek bir ders niteliğinde

Bakan Şimşek’in “zor bir dönem” itirafı, aslında siyasi ve ekonomik istikrarın birbirinden ayrı düşünülemeyeceğini gösteriyor. Siyasetteki gerilim, sadece gazetelerin manşetlerini değil, döviz kurunu, faizi ve halkın sofrasındaki ekmeği de doğrudan etkiliyor.
Ekonomi yönetiminin, “paniklemeden ve uluslararası normlara uygun” adımlar attığını söylemesi, geleceğe dair bir güven mesajı taşıyor. Ancak kalıcı refah için sadece teknik tedbirler değil, daha öngörülebilir, daha demokratik ve daha istikrarlı bir iç iklim gerektiği de bu dönemin en net dersi olarak karşımıza çıkıyor.

ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
Zaferozcivan59@gmail.com

Yayınlama: 31.07.2025
A+
A-
Yazarın Son Yazıları
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.