ABD Başkanı Donald Trump’ın, bazı ülkelere “tarife mektupları” göndereceğini açıklamasıyla birlikte dünya ticaretinde yeni bir kriz sinyali ortaya çıktı. Bu açıklama, küresel piyasalarda ciddi bir belirsizlik yaratırken, güçlü gelen ABD istihdam verileriyle birleşince, yatırımcılar bir yandan ekonomik canlılıktan umutlanırken diğer yandan korumacı adımlarla tedirgin oldu. Küresel ticaret ve sermaye akımları üzerindeki bu gelişmelerin Türkiye gibi dışa bağımlı ve kırılgan ekonomiler üzerindeki etkisi ise oldukça büyük olabilir.
Haziran ayında açıklanan ABD istihdam verileri oldukça olumlu geldi. Tarım dışı istihdam 147 bin kişi artarken işsizlik oranı yüzde 4,1’e geriledi. İlk işsizlik başvurularındaki azalma da iş gücü piyasasının canlılığını gösterdi. Bu durum kısa vadede piyasalarda iyimserlik yarattı.
Ancak bu olumlu tablo, ABD Merkez Bankası’nın (Fed) yılın geri kalanında beklenen ölçüde faiz indirimine gitmeyebileceği beklentisini de güçlendirdi. Bu, özellikle Türkiye gibi yüksek dış borcu olan ve yabancı sermayeye duyarlı ülkeler açısından olumsuz bir gelişmedir. Çünkü FED’in faiz indirimi yapmaması ya da daha az yapması, küresel fonların gelişmekte olan ülkelerden çıkmasına ve bu ülkelerde döviz kuru baskısının artmasına yol açabilir.
Trump’ın “ülkelere tarife mektubu” gönderme kararı, aslında ABD’nin ticaretteki korumacı çizgisinin bir devamı. Bu mektuplarda ülkelere, ABD ile ticaret yapmanın ne kadara mal olacağını bildirerek, daha fazla gümrük vergisi alma niyetinde olduğunu ifade ediyor. Yani açık bir mesaj veriyor: “ABD ile ticaret yapmak istiyorsanız, daha fazla bedel ödeyin.”
Bu yaklaşım dünya ticaretinin serbestlikten uzaklaşıp daha içe kapanık, daha milli korumacılığa dayalı bir düzene doğru gittiğini gösteriyor. Bu gelişme, sadece hedef ülkeleri değil, küresel arz zincirine entegre olmuş tüm ekonomileri doğrudan ya da dolaylı etkiliyor.
Avrupa tarafı, Trump’ın bu adımına karşı müzakere ile çözüm arayışında. Ancak AB Komisyonu, olası bir uzlaşmazlık durumunda “karşı önlemler alacaklarını” net şekilde ifade etti. Bu da ticaret savaşlarının yeniden büyüme ihtimalini artırıyor. Asya tarafında ise Japonya, Çin ve Güney Kore gibi ülkeler piyasalarda dalgalanmalar yaşıyor.
Özellikle Japonya’da hane halkı harcamalarının beklentileri aşmasına rağmen, Trump’ın tarife baskısı nedeniyle borsalarda gerilemeler görüldü. Çin Ticaret Bakanlığı da ABD ile görüşmelerin devam ettiğini, ama gerginliğin sürdüğünü açıkladı.
Trump’ın politikalarının Türkiye’ye doğrudan değil dolaylı etkileri daha güçlü ve yıkıcıdır. Türkiye, dış ticarete ve yabancı sermayeye bağımlı bir ekonomi olarak, bu tarz küresel gerilimlerden çok daha derin etkileniyor.
Türkiye’nin ihracatının yaklaşık %40’ı Avrupa Birliği ülkelerine yapılıyor. ABD ile AB arasında yaşanacak bir gerginlik, Avrupa’da üretimi ve talebi yavaşlatabilir. Bu durumda Türkiye’nin Avrupa’ya olan ihracatında da düşüş yaşanması muhtemel.
Ayrıca, Türkiye Çin, ABD ve Güney Kore gibi ülkelerden ara malı ithal ederek üretim yapıyor. Bu ülkelerde üretimin yavaşlaması ya da ticaret akışının bozulması, Türkiye’nin üretim maliyetlerini artırabilir.
ABD’nin faiz indirimi yapmaması, doları güçlendirir. Doların güçlenmesi ise Türkiye gibi yüksek döviz borcu olan ülkelerde ciddi kur baskısı yaratır. TL’nin değer kaybı, ithal ürünleri pahalılaştırır ve bu da enflasyonu yukarı çeker.
Son dönemde zaten kırılgan olan döviz kuru, bu gelişmelerle daha da istikrarsız hale gelebilir.
ABD tahvil faizlerinin yükselmesi, yabancı yatırımcıların riskli ülkelerden çıkmasına yol açar. Türkiye, bu çıkıştan ilk etkilenecek ülkelerden biridir. Bu da hem borçlanma faizlerini artırır hem de bankacılık sektörünü sıkıştırır.
Yatırımcıların güven kaybı, Türkiye’nin ekonomik büyümesini yavaşlatır ve yatırım iştahını baskılar.
Küresel belirsizliklerin artması, Borsa İstanbul gibi gelişen ülke piyasalarında dalgalanmayı artırır. Özellikle döviz kurlarındaki artış, enerji ve ham madde ithalatçısı olan sektörleri daha fazla olumsuz etkiler.
Bu ortamda uzun vadeli yatırımlar ötelenebilir, kısa vadeli sıcak para çıkışları ise hızlanabilir.
Trump’ın politikaları geçici olabilir ama dünyadaki trend çok açık: Küreselleşme yerini ulusalcılığa bırakıyor. Türkiye’nin de bu yeni ekonomik düzene ayak uydurması gerekiyor.
Yeni ihracat pazarları oluşturulmalı: Afrika, Orta Asya, Güneydoğu Asya gibi alternatif bölgelerle ticaret daha fazla desteklenmeli.
Teknolojiye dayalı üretim artırılmalı: Katma değeri yüksek ürünler, kur ve enflasyon şoklarına karşı daha dayanıklı hale getirir.
Yerli üretim zinciri güçlendirilmeli: Ara mallarda dışa bağımlılık azaltılmadan sürdürülebilir büyüme mümkün değil.
Kamu borçlanması disiplinli olmalı: Faiz ve kur baskılarına karşı kamu maliyesi güçlü kalmalı.
Trump’ın mektupları sadece birer diplomatik yazı değil; aynı zamanda yeni bir ekonomik düzene geçişin habercisi. Serbest ticaretin sınırlandığı, ulusal çıkarların önce çıktığı bu yeni düzende Türkiye gibi ülkeler daha planlı, daha güçlü ve daha akılcı adımlar atmak zorunda.
Aksi takdirde dışa bağımlı bir yapıyla bu küresel fırtınadan çıkmak zorlaşır. Türkiye, bu dönemi iyi okursa fırsata çevirebilir. Ama pasif kalırsa, bu gelişmelerin yükünü yine en çok vatandaş hisseder.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
zozcivan@hotmail.com