Türkiye’nin kamu maliyesinde en temel ve en güçlü kaynaklardan biri, kuşkusuz vergi gelirleri. 2025 yılı bütçe kanununda yer alan hedeflere ve yılın ilk yarısında gerçekleşen rakamlara baktığımızda hem pozitif bir tahsilat performansı hem de gelir dağılımı ve sosyal adalet açısından tartışmalara açık bir tablo görüyoruz. Gelin hem rakamların hem de arka plandaki dinamiklerin detaylarına birlikte bakalım.
2025 yılı bütçesi hazırlanırken brüt bütçe gelirlerinin yaklaşık %89,8’inin vergi gelirlerinden oluşacağı öngörüldü. Red ve iadeler sonrası bu oran %88,6’ya geriliyor. Bu bile verginin bütçede ne denli belirleyici ve zorunlu bir kaynak olduğunu net biçimde ortaya koyuyor. Yıl genelinde hedeflenen vergi geliri tutarı ise tam 11 trilyon 138,8 milyar TL. Üstelik bu rakam, red ve iadeler düşüldükten sonraki net hedefi temsil ediyor. Yani Türkiye’nin kamu harcamalarının ve yatırım planlarının finansmanında vergi tahsilatı hayati öneme sahip.
Vergi gelirlerinin gayrisafi yurt içi hasılaya (GSYH) oranı da Türkiye’nin uluslararası vergi konumunu anlamak için kritik bir gösterge. OECD’nin 2024 verilerine göre, 2023 yılında Türkiye’nin vergi gelirlerinin GSYH’ye oranı %23,5 olarak hesaplandı. Bu, 2022’ye göre 2,5 puanlık bir artış anlamına geliyor; ancak OECD ortalaması olan %33,9’un hâlâ çok altında kalıyor. Daha da önemlisi, Türkiye OECD içindeki 38 ülke arasında 34. sırada yer alıyor. Yani, ekonomisinin büyüklüğüne rağmen topladığı vergi miktarı bakımından Türkiye, OECD liginde alt sıralarda kalıyor.
Bu tablo, kamunun potansiyel gelirini yeterince vergiye dönüştüremediği ya da mevcut vergi kompozisyonunun geniş tabana yayılamadığı anlamına da gelebilir. Elbette bu durumun ardında kayıt dışı ekonomi, vergi teşvikleri ve istisnalar gibi çok sayıda unsur bulunuyor.
2025 bütçesinde dolaylı vergilerin payı yaklaşık %65,15; dolaysız vergilerin payı ise %33,81 olarak planlandı. Dolaysız vergilerin içinde gelir vergisi %62,54, kurumlar vergisi ise %37,46’lık bir paya sahip. İlginç bir ayrıntı: gelir vergisinin neredeyse tamamına yakını (%92,98’i) kaynaktan kesinti yöntemiyle tahsil ediliyor.
Bu veriler, Türkiye’nin yıllardır süregelen vergi yapısının devam ettiğini gösteriyor. Yani harcamalar üzerinden alınan KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergiler, toplam vergi gelirlerinin neredeyse üçte ikisini oluşturuyor. Bu da şu demek: Vergi yükü, gelirine bakılmaksızın tüm tüketicilerin yaptığı harcamalara yayılıyor.
Bu durumun sosyal yansıması ise oldukça net: Dolaylı vergiler, düşük gelirli vatandaşlar açısından daha yüksek bir yük anlamına geliyor. Zira gelirin büyük kısmını harcamak zorunda kalan düşük gelir grupları, dolaylı vergiler nedeniyle oransal olarak daha çok vergi ödüyor. Dolayısıyla bu kompozisyon, gelir dağılımında “geriye dönük” yani regressive bir etki yaratıyor; sosyal adalet ve eşitlik tartışmalarının gündemden düşmemesinin temel sebeplerinden biri de bu.
Yılın ilk altı ayında (Ocak–Haziran) vergi gelirleri 4 trilyon 771,5 milyar TL’ye ulaşarak, önceki yılın aynı dönemine göre %48,5’lik güçlü bir artış kaydetti. Toplam bütçe gelirleri ise 5 trilyon 598,6 milyar TL’ye çıktı ve %46,1 arttı.
En dikkat çeken nokta, gelir vergisindeki %96,5’lik tahsilat artışı. Bunun ardında hem reel maaş artışları hem de enflasyonun etkisiyle genişleyen vergi matrahı bulunuyor. Ayrıca Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi (BSMV), ÖTV (özellikle alkolsüz içecek gibi ürünlerde) ve özel iletişim vergisinde de dikkat çekici artışlar yaşandı.
OECD’nin 2024 vergi yükü raporuna göre, Türkiye’de çalışanların vergi yükü ortalama %39 ile OECD ortalamasının (%34,9) üzerinde. Bu tablo Türkiye’yi 38 ülke içinde 19. sıraya taşıyor. Yani çalışan kesim, kazancının önemli bir bölümünü devlete vergi olarak aktarıyor. Bu durum, ücretliler üzerinde hissedilir bir baskı oluştururken, vergi gelirlerinin daha adil dağılması konusundaki tartışmaları da artırıyor.
Bilimsel araştırmalar ve Türkiye’ye özgü akademik çalışmalar, uzun vadede ekonomik büyümenin vergi gelirlerini artırdığını açıkça gösteriyor. Özellikle dolaysız vergiler, istihdam ve gelir seviyesinin artmasına paralel olarak kalıcı ve sürdürülebilir bir şekilde büyüyebiliyor. Bu da büyümenin sadece refah değil, aynı zamanda kamu gelirlerini de artırıcı bir rol oynadığını ortaya koyuyor.
2025 yılı vergi gelirleri hedefi 11,1 trilyon TL gibi dev bir büyüklükte. İlk altı ayda %48,5’lik tahsilat artışı, güçlü ekonomik aktivitenin ve enflasyon etkisinin birleşiminden kaynaklandı.
Ancak vergi–GSYH oranının %23,5’te kalması, OECD ortalamasının çok gerisinde olduğumuzu gösteriyor. Dahası, dolaylı vergilerin toplam içindeki yüksek payı (%65) gelir eşitsizliğini derinleştirme riski taşıyor. Çalışanların ödediği vergi yükünün OECD ortalamasının üzerinde olması da ayrı bir sosyal gerilim alanı yaratıyor.
Sonuç olarak; Türkiye’nin vergi gelirlerindeki bu tablo, yalnızca bütçe dengesiyle ilgili bir mesele değil. Aynı zamanda sosyal adalet, gelir dağılımı ve ekonomik büyüme hedefleriyle doğrudan ilişkili çok katmanlı bir mesele. Gelecek dönemde vergi politikasında yapılacak her düzenleme; sadece kamu maliyesini değil, toplumsal refahı ve ülkenin kalkınma perspektifini de etkilemeye devam edecek.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
Zaferozcivan59@gmail.com